Hz. Mevlana

https://mevlana.yok.gov.tr/

Sultanü’l Ulemâ Bahaeddin Veled ve Harezm saray eşrafından Mümine Hatun’un oğlu olan Hz. Mevlana Eylül 1207’de Belh şehrinde dünyaya geldi. Adı Muhammed lakabı Celaleddin’dir. Hayatının büyük bir kısmını o zaman Rum diyarı diye anılan Anadolu’da geçirdiği için Mevlana-yı Rum yahut Mevlana Celaleddin Rumî adlarıyla da anılmaktadır.

Ailesi Belh’ten ayrılarak Nişabur, Bağdat, Hicaz, Şam, Halep, Malatya, Erzincan üzerinden Karaman’a gelmiştir. Hz. Mevlana Karaman’da Gevher Hatunla evlenmiş ve Alaaddin ve Sultan Veled adlı çocukları olmuştur. Karaman’da yedi yıl kalan aile Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykûbat’ın ısrarlı davetleri üzerine Konya’ya gelmiştir.

Babası 1231’de vefat edince Şeyh Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tırmizî’nin eğitimine girmiş ve Tirmizi’den gerçek Hak dostu olma yolunda cesaret almıştır. Hocasının da ölümü Hz. Mevlana’nın hayatında yeni bir dönemin başlamasına fırsat vermiş, onu bambaşka bir coşku âlemine sürükleyecek olan Şems-i Tebrizî ile karşılaşmıştır. Oğlu Sultan Veled İbtidânâme adlı eserinde Şems ile Mevlana’nın buluşmalarını Hz. Musa ile Hızır (a.s)’ın buluşmalarına benzetmektedir.

Rivayetlere göre Mevlana Şam’da iken Şems onun elini öpmüş “Ey manalar âleminin sarrafı beni bul, beni ara.” Diyerek kalabalığa karışmıştı. Hz. Şems ile Mevlana Konya’da Pirinççiler hanında karşılaştılar. Aralarında büyük bir sevgi bağı oluştu. Bu iki velinin birbirine olan bağlılığı halkı gözünde kıskançlıklara yol açtı. Çıkan olaylar sonucunda Şems-i Tebrizî Konya’yı terk etmek zorunda kaldı. Derin bir üzüntü içine giren Mevlana oğlu Sultan Veled’i yanına çağırarak “Sen elçi olarak git, bu paraları ayağına saç, benim tarafımdan rica et. Kendisine kötülük edenlerin pişman olduklarını söyle lütfetsin gelsin” diyerek onu Konya’ya davet etti. Konya’ya ikinci kez gelen Şems bir süre sonra tamamen ortadan kayboldu. Bu durum Hz. Mevlana’yı derinden üzmüştür.

Şems’ten sonra Konyalı Selahaddin Zerkubî, Çelebi Hüsameddin gibi dostlarıyla sohbet meclislerinde bulunan Hz. Mevlana daima hakikati aramış ve İslam’ın dışında hiçbir fikri taşımamıştır. Başta Mesnevi olmak üzere yazmış olduğu Divan-ı Kebîr, Fîh-i Mâ fih, Mecâlis-i Seb ve Mektubat gibi eserlerle insanlık üzerinde büyük bir tesir bırakmıştır.

17 Aralık 1273 Pazar günü güneş batarken ebedi âleme yolculuk eden büyük bilgenin ölümü kendi deyimiyle “Şeb-i Aruz” dur. O aslında bu gecede ayrılığı değil sevgilisiyle vuslatı yaşamıştır.

O fikrini ve felsefesini şöyle ifade eder: “Ben sağ olduğum müddetçe Kur’an’ın kuluyum kölesiyim. Ben Muhammed Muhtar’ın (s.a) yolunun toprağıyım.”

Gerçek bir aşka ve engin bir tevazuya sahib olan büyük bilgenin amacı insanlar arasında sevgi ve aşkı yaymak onlara barış ve huzur içerisinde yaşamanın yollarını göstermektir. Hayatında aşkı aramış ve aşk için yaşamıştır.İlahi aşka vesile olan Hak dostlarını sevmek, nihaî olarak bütün insanları sevmek onun hayatının en temel prensibidir.

“Eğer sevgilini görmediysen, bulmadıysan niçin aramıyorsun? Yok ona kavuştuysan neden sevincinden coşmuyorsun?”

“Sarığıma, cübbeme, başıma, her üçüne birden paha biçtiler sen dünyada benim adımı hiç duymadın mı? Ben bir hiçim, hiçim, hiçim!”

“İnsan bir şeye inanır, bağlanır da nasıl âşık olmaz? Öyle sakin, bomboş, duruyorsa o, inançsız, aşksız, kupkurudur, ölüdür. O aleve değdiyse, nasıl olur coşmadan haykırmadan durabilir.”

“Kim Allah ile beraber bulunmak, Allah’ı gönülden hissetmek istiyorsa velilerin huzurunda otursun.” “Kişi ne olduğunu merak ediyorsa kimleri sevdiğine baksın.”

“Aşksız geçen ömrü hiç hesaba katma, yaşadım sayma. Aşk âb-ı hayattır. Onu canla gönülle kabul et. Âşıklardan başkasını sudan ayrılmış balık bil. O vezir bile olsa sen onu ölmüş çürümüş say.”

“Bu gönülde sevgi şimşeği çaktı mı bil ki o gönülde de çakmıştır.”

“İlim ile hikmet, aşk ve merhamet helal lokma ile olur.

Hümanist, şair, felsefeci değildir. Meşhur çağrısı din, dil, ırk ve renk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı güneş gibi ısıtıp aydınlatmaya devam eder.

 

 

Baza, baza her ançi hesti baza!

Gel! Gel! Gene gel, her ne isen gene gel!

Ger kafirü, gebru, putperesti baza!

Kârifsen, ateşe tapıyorsan, puta tapıyorsan gene gel!

In dergehi ma dergehi növmidi nist;

Bu bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değil;

Sad bar eger tövbe sikesti baza!

Yüz kere Tövbeni bozmuşsan da gene gel!